Kampa Gidelim mi Baba

Kampa Gidelim mi Nil Destan
Ne zaman yeni kesilmiş bir ot kokusu duysam, ya da yağmurla ıslanmış toprağın o mis gibi kokusunu hep çocukluğuma giderim. Bir mahalle çocuk; Serhad, Naim, Aykut, Lütfü, Yüksel, Erol abi ve diğerleri ile Kaniye teyzelerin kotikasını (küçük romörk) alıp gittiğimiz kırlar.
Ağaç dallarından yapılmış küçük sapanlarımızla kuş avlama çabalarımız, yanımızda götürdüğümüz erzaklarla piknik yaptığımız su kenarları…Göz alabildiğine uzayıp giden çayırlar, rüzgarda dalgalanan buğday başakları, aldığı yükle başını eğmiş günebakanlar, karpuzu dalından koparıp yere vurarak kırdıktan sonra avuç avuç yediğimiz karpuz bostanları…
҉
Nil Destan hayatımıza gireli henüz 16 ay oldu. Kuşak farkından dolayı birçok konuda benden çok daha şanslı olacak, bu kesin…Bilgi, doğru kullanıldığında inanılmaz bir güç insan için. Nil, bilgiye çok daha hızlı ulaşabilecek;Teknolojideki gelişme, mobilite kazandıracak ona; çok farklı ve hızlı iletişim araçlarına sahip olacak elbette…
Peki ama, bir şeyler eksik kalmıyor mu?
Hani, bizim daha şanslı olduğumuz şeyler?...
҉
Kentte, özelde İstanbul gibi bir metropolde çocuk - bebek olmak zor zanaat. Hele bir de anne ve baba çalışıyor ise daha da zor. Bir taraftan apartman dairesinde, derinliği 2-3 metre olan duvarlar arasına sıkışmış zamanlar. Diğer tarafta ebeveynlerin olmadığı ‘emanet’ saatler…Çiçeği saksıda, ağacı parkta, ormanı televizyonda görerek öğrenmek kaderi olmamalı, Nil Destan’ında arkadaşlarının da…
Yağmurda ıslanan toprağın kokusunu tüm hücreleriyle duyabilmeliler…
Peki ama nasıl?...
҉
Gözümüzün alabildiği düzlüklerde koşup yuvarlanmaya, ağaçlara sarılmaya, karıncaları, yaban arılarını kitaplarda değil doğal hayatlarında görmeye, gökyüzünde yıldızları saymaktan yorulmaya, kamp ateşinde patates közlemeye, doğanın bize sunduğu her türlü sürprizi başımız üstünde kabul etmeye gidiyoruz.
Hem de ‘yarın değil’ şimdi…
҉
-Nil Destan, kampa gidelim mi?
Beni dikkatlice dinledikten sonra gözlerini kocaman açarak annesine dönüyor. ‘Babam ne demek istiyor?’ bakışıyla sesleniyor.
-ANNEEE…
҉
Doğaya kaçmayı seviyoruz. Fırsat buldukça günü birlik doğa yürüyüşleri ya da hafta sonu kampları, olmazsa olmazlarımız.
Kimi zaman aylar öncesinden, resmi tatilleri fırsata çevirip 3-4 günlük programlar yapıyor, hayatımızı ona göre organize edebiliyorduk. Bazen de ani kararlar alıp arkadaş grubumuzla hızla yola koyuluyorduk.
Artık üç kişiyiz. Aylar öncesinden kesin hareketli programlar yapamaz olduk. En çok birkaç hafta sonrasına ait ön görülerimiz olabiliyor. Nil Destan’ın aşıları, rutin doktor kontrolleri takvimde hatırı sayılır yer tutmaya başladı. Bunlara ek olarak sağlık durumu ve doğaya Nil Destan ile çıkarken meteorolojik veriler de göz ardı edemez olduk.Doğa sevgisini çocuklara aşılamanın en etkin yollarından biri, onları doğanın kucağına bırakıvermek; akranlarının bulunduğu ortamlarda ‘Kamp Kültürü’nü yaşatmak.
Sonunda kararımızı veriyoruz. Önümüzdeki hafta sonu, çok sevdiğimiz bir bölgeye kamp yapmaya gidiyoruz. Hem de Nil Destan’ı yalnız bırakmayacak bir arkadaşı da ailesi ile yanımızda olacak; Ilgaz…
҉
Karar vermek bile bizi heyecanlandırıyor. İçimiz kıpır kıpır. Sırada hem kendimizi hem de Nil Destan’ı kampa hazırlamak var. Gardırobun bir kısmı tamamen kamp kıyafetlerine ayrılmış durumda. Biri ‘kampa gidiyoruz’ dediğinde 10 dk da hazırız. Nerdeyse hiçbir şeyi düşünmeye gerek yok. Sırt çantasını getir, içini doldur. Hiçbir eksiğin kalmaz. Çanta hazırlanırken Nil’de kitaplığına gidiyor ve oradan aldığı bir kitabını çantanın üstüne bırakıyor. Annesi ‘yavrum, seninde yanına almak istediğin başka bir şey varsa getirebilirsin’ diyor sevgi dolu sesiyle. Yüzündeki sevinci adeta okuyoruz. Bir konuşsa neler anlatacak kim bilir. Gidip bir kitap daha getiriyor. Sonrada oyuncak bebeği Maviş’i…
҉
Bu Nil Destan’ın ilk kampı olmayacak. İlk kampını 5-6 aylıkken yapmıştı. Dolayısı ile kampa onu hazırlamak bu kez daha kolay olacak. Bu hazırlığı iki aşamalı düşünüyoruz. İlki, ona özel yiyecek giyecek ve eşyaların hazırlanması. İkincisi ise mental hazırlık.
Kamp tarihi yaklaştıkça bir önceki kampta yaptıklarımızı tekrar tekrar konuşuyoruz onunla. Kampta çektiğimiz fotoğraflara birlikte bakıyoruz. Kendi heyecan ve coşkumuzu ona da geçiriyoruz. Çok mutlu görünüyor.
҉
Kamp yapacağımız bölge, daha önce de bildiğimiz ve çok sevdiğimiz bir coğrafya; İznik’in Kırıntı Köyünün Özekdere bölgesi. Defalarca kamp kurduğumuz dolayısı ile de çok iyi bildiğimiz bir yer.
Bu kez kalabalık bir grupla gidiyoruz. Alışık olduğumuzun dışında çok sayıda çocuk da var. Dolayısı ile kamp programı da ona uygun olarak şekilleniyor. Yürüyüşler daha kısa olacak. Ayrıca genç katılımcılardan Deniz gökyüzünü merak ediyor. Bu nedenle gece aktiviteleri içinde gökyüzü gözlemi de var. Astronom bir arkadaş Deniz ve diğer çocuklara; teleskop nasıl kurulur, gök haritası nasıl okunur konularında bilgilendirecek. Ardından, başta ay olmak üzere gökyüzü gözlemi yapılacak. Elbette biz yetişkinlerde bundan yararlanacağız.
҉
Yolculuk günü yaklaştıkça meteorolojiden hiç de iç açıcı haberler gelmiyor. Özellikle ikinci gün hem İstanbul hem de gideceğimiz bölgede şiddetli yağmur bekleniyor. Geçmiş deneyimlerimizden bildiğimiz, meteorolojinin kentler için tahminleri yüksek oranda tutmasına rağmen kırsal alanlar için bu oran düşebiliyor. Sonucunda böyle olacağını umarak yola koyuluyoruz.
En yeni kampçılar; Nil Destan, Ilgaz, Deniz, Alp ve Kutay’ın ekibe kattığı heyecan ve coşku ile yol bir çırpıda bitiyor. Kamp yapacağımız bölgeye ulaşıyoruz.
҉
Ulaştığımız bölgenin önemli geçim kaynaklarından birini de hayvancılık oluşturuyor. Bahar yağmurlarıyla çayırlar diz seviyesine ulaşmış. Henüz otlar biçilmemiş. Genelde kamp kurduğumuz noktalara çadırlarımızı kurarsak çayırlara zarar vermiş olacağız. O nedenle doğal bir su kaynağının yakınındaki bir düzlüğü kamp alanı olarak belirliyoruz.
Aramızda, ilk kez kamp yapacak aileler de var. Öncelikle onlara uygulamalı bir anlatım ile çadır kurma eğitimi veriliyor. Kampçılığın belki de en güzel yanı herkesin kendi işini kendi yapıyor olması.
Çok geçmeden çadırlar kurulup eşyalar yerleşiyor.
Nil Destan daha araçtan indiği andan itibaren özgürlüğünü ilan ediyor. Henüz birkaç aydır kendi başına yürümeye başlamışken, kent ortamındaki düz zeminlerde, kaldırımlarda ya da parkların zemini düzenlenmiş çimenlik alanlarında yürüdüğü için ilk başlarda zorlanıyor. Düşe kalka tecrübesini arttırıyor. Neyse ki toprak tüm yumuşaklığıyla kabul ediyor onu, hiçbir yeri zarar görmüyor. Biz ise görüş mesafesinde duruyoruz sürekli. İlk düşüşlerinde göz göze geliyoruz. Sözlerimizle yüreklendiriyoruz onu, o da çok çabuk uyum sağlıyor ortama.
҉
Kahvaltımızı feribotta yapmıştık. Kampı kurduktan sonra da öğle yemeğimizi yiyoruz. Öğleden sonra birkaç saatlik kısa bir yürüyüş, dönerken de akşam yakacağımız kamp ateşi için uygun odun toplayacağız.
İlk günkü yürüyüş kısa olacağı için, Nil Destan ve Ilgaz da bizimle beraber geliyor. Elbette onların temposunda yol almamız mümkün olmadığı için onları farklı ekipmanlar kullanarak taşıyoruz.
҉
Yürüyüş sonrası herkesin karnı iyice acıkıyor. Bir tarafta yetişkinler için akşam yemeği hazırlanıyor. Nil Destan ve Ilgaz bu arada yemeklerini yiyor.
Deniz ve arkadaşları ise Eda ablalarının yönlendirmesiyle Teleskopu kurarken gökyüzü gözlemi sohbetine başlıyorlar bile, gözlem için havanın kararmasını bekleyecekler. Görünürde bulut yok. Meteorolojinin tahmini tutacak mı bakalım?...
҉
Yemeğin ardından kamp ateşinin başında toplanıyoruz. Nil Destan’ı oksijen çarptı herhalde, erkenden uykusu geldi. Elbette, günün yorgunluğu ve gündüz uykusunu kısa uyumasının da etkisi var. Yanına telsizini koyup çadırda yalnız bırakıyoruz. Kamp ateşi çadırlardan biraz daha ileride, telsiz kampta da çok işimize yarıyor.
Ateş başı sohbetleri, hep birlikte söylenen şarkılarla zaman akıp geçiyor. Yürüyüşünde verdiği tatlı yorgunlukla birer ikişer çadırlar dolmaya başlıyor. Gecenin sonunu ise önce hafif bir rüzgar hemen ardından da yağmur damlaları getiriyor. Kamp malzemelerini toplayıp bizde çadırlarımıza giriyoruz.
Yağmur ve özellikle de rüzgar şiddetini arttırıyor. Gece uyandığında Nil Destan’ın nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyoruz. Endişeleniyoruz elbette…
҉
Sabahın ilk saatlerinde de yağış sürüyor. Yağmur ve rüzgarın çadır bezinde oluşturduğu sesler bizim için yeni bir oyun konusu oluyor. Böylece rahat ve sıkıntısız bir gecenin ardından güne de keyifli başlıyoruz.
Yağmur şiddetini yitirse de kahvaltı süresince devam ediyor. Bu da Nil’e yağmur altında ilk oyununu oynama fırsatı veriyor. Başını göğe doğru kaldırıp gözlerini açma oyunu. Yağmur damlaları yüzüne değdikçe kıkırdamalar ve sevinç çığlıkları. Üşüdüğünü hissettiğinde de ateş başına gidip yetişkinleri taklit ediyor. Kontrollü bir mesafeden ellerini ısıtıyor.
҉
Yağmurun sürüyor olması bir durum değerlendirmesi yapmaya zorluyor bizi. Yolculuk öncesinde oluşturduğumuz B planını paylaşıyoruz. Kabul görüyor. Hep birlikte yağış altında kampı topluyoruz. Normal koşullarda kampı topladıktan sonra uzun bir yürüyüş yapacaktık. B planını devreye sokuyor ve araca binip kamp yaptığımız bölgeye çok yakın olan Kayın Ormanı Çiftliğine gidiyoruz.
Bülent Bey bizi her zamanki zerafetiyle kapıda karşılıyor. Nil Destan 6. ve 10. aylarında iki kez daha Bülent amcasını ziyarete gelmişti.
Kayın Ormanı, ormanın hemen kenarında çok sayıda keçinin olduğu ve onların sütünden üretilmiş çok güzel peynirlerin yapıldığı yoğun emek ve sevgi ile ayakta tutulan bir çiftlik. Yine kendimizi evimizde gibi hissediyoruz. İlk kez gelenlerde her gelen gibi ortam ve doğadan çok etkileniyor.
Nil Destan bu kez gündüz uykusunu çiftlik evinde uyuyor. Hazır çocuklar uyurken ve yağmur da dinmişken küçük bir grupla orman içinde 3 saatlik kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Bu da bizim için günün kreması oluyor…
Öğle yemeği ve yürüyüşün ardından dönüş yolculuğu başlıyor. Herkesin yüzündeki coşku ve mutluluk trafik yoğunluğu arttıkça yerini hüzne bırakıyor….
҉
Çocukların her kampta, bazen o anda gözlemleyebildiğimiz bazen de çok sonra fark edebildiğimiz kazanımları oluyor.
Nil Destan bu kampta;
- yürümesini yetkinleştirdi,
- bir doğa olayını (yağmur) arasına hiçbir şey girmeden yaşayarak öğrendi, rüzgarın sesini beklide ilk kez böylesine hissetti
- ağaç dallarını oyuncak yapıp oyunlar kurdu…
҉
Oyuncuların bir sözü vardır, ‘Sahne tozu yutmak’ diye, sahne tozu yutanın bir daha tiyatrodan kopamayacağını söylerler.
İyi organize edilmiş 2-3 kamp deneyimi çocuklarda aynı etkiyi yaratır.
Gelişim sürecinde, referans gruplarının da etkisiyle dönem dönem uzaklaşma ihtimali olsa da, kanına o mikrop girmiştir artık. Yaşamının bir yerinde yeniden yeşerecektir.
Bize düşen onlara doğa ile aralarına bir şey sokmadan tanışacağı ortamları yaratmak. Sonucunda sever ya da sevmezler bu onların sorunu aslında…
Murat Aktuğ